21 Eylül 2015 Pazartesi

Sevgili

 Yürüyorsun. Hava soğuk; kar var. Kırmızı bir redingot var üzerinde. Başında ise krem rengi bir cloche şapka. Kabarık siyah eteğin de gözden kaçmıyor. Güzelliğin dikkat çekiyor doğrusu...

 Kaldırımdasın. Yorgun gözüküyorsun ama yinede eksik değil o güzel yüzündeki gülümseme. Ne de olsa seni mutsuzluğa teşvik edecek bir neden yok . Olsa bile aldırmazsın . İşte bu huyunu çok seviyorum. Aslına bakarsan sevmediğim bir huyun yok. Nedenini bilmiyorum inan. Seni iyi tanımıyor olabilirim ve yahut seni mükemmel biri olarak kodlamışımdır beynime. Ne önemi var ki bunların. Önemli olan senin varlığın. Varlığın çok işlevsel açıkçası. Varlığın karşısında yokluk denen o korkutucu canavarı bütün varlığın; titriyor dizleri üstünde çaresizce. Böyle bir gardiyan işte varlık için varlığın.

 Aklımda muhafaza edilmez bir yerin var. Hep daha ileriye gidiyorsun. Bu iyi bir şey sanırım. Değerleniyorsun daha ilerilere gittikçe. Mutlu ediyor beni bu. Umarım senide ediyordur. Sen hep daha fazlası gibisin. Bir türlü sana bir kimlik çizemiyorum. Düşündükçe de o bilinmezlik giderek çoğalıyor. Fakat bu beni biraz olsun tedirgin etmiyor. Bilakis yaşama şevkimi arttırıyor. İçimi adı konulmaz bir huzur kaplıyor. Sarhoş oluyorum...

 Yaşamak güzel şey. Varlığını bilmek güzel şey.

  Yürüyorsun. Bir türlü uzanamıyorum sana...

7 Eylül 2015 Pazartesi

Uyku

 Gün aymıştı. Siyah yorganının altında yüzü tavana dönük bir şekilde uyumaya devam ediyordu. Çatıdaki güvercinlerin uğultusuna biraz rahatsız olmuş olacak ki 20 saat önce yattığı yeri terk etti. Banyoya gitti. Gündelik ihtiyaçlarını giderdikten sonra giyinip her zamanki gibi ekmek almak için markete gitti. Bir ekmek alıp eve döndü. Kahvaltı masasını hazırladı. Kahvaltısını yaparken bir yandan da radyoyu açtı. Yöresel nağmeler buruklaştırdı onu. Çay bardağına gözü takıldı, bardak çatlamıştı. Bardağı çöpe attı. Kahvaltı masasını toplayıp televizyonun karşısına geçti. Koltuğa oturup televizyonu seyre daldı. Televizyonun karşısından kalkıp tekrar yatağına uzandı. Tavana bakıp tekrar düşünmeye başladı. O sırada telefonuna mesaj geldi. Tanınmayan bir numara "özledim" diye mesaj atmıştı. Cevap vermedi telefonu yerine koyup tekrar yatağına uzandı ve uyudu...

 Uyandı. Öğlen yaklaşmıştı. Acıktığını hissetti. Mutfağa doğru yola koyuldu. Buzdolabının kapısını açtı. Son iki yumurta kalmıştı. Onları yağda kızartıp sabahtan kalan ekmek ile yedi. Havalar çok sıcaktı. Terlemişti. Üstünü çıkartıp duşa girdi. Altı dakika sonra duştan çıktı. Saçını kuruttu. Odasına gitti yatağına girdi ve uyudu. Uykudayken gülümsüyordu. Rüya görmüştü herhalde. Dört saat sonra tekrar uyandı. Bir saat kadar yatakta yüzü tavana dönük bir şekilde vakit geçirdi. Tekrar acıkmıştı. Mutfağa gidip buzdolabına baktı ama sindirebileceği herhangi bir şeye rast gelmedi. Markete gitmek gerekiyordu ama bir yandan da üşeniyordu. Gitmemeye karar verdi zaten yorulmuştu. Tekrar yatağına döndü. Yüzü tavana dönük bir şekilde uzandı. Biraz sonra telefonuna yeni bir mesaj geldi. Bilmediği numara tekrar mesaj atmıştı. Görüşmeleri gerektiğini söylüyordu. Telefonu tekrar yerine bırakıp yatağına yattı ve yüzü tavana dönük bir şekilde uyudu.

 Uyandığında vakit gece yarısına yaklaşmıştı. Midesindeki boşluk onu ne yazık ki uyutmuyordu. Yüzü tavana dönük bir şekilde düşünmeye devam ediyordu. Çözüm yolları bulmaya çalışıyordu. Bu saatte market açık olurmuydu bilmiyordu. Bunu öğrenmesinin tek bir yolu vardı. Giyinik bir şekilde uyuduğundan zaman kaybetmeden markete gitti. Market açıktı ekspres birşeyler alıp evine döndü. Karnını bir güzel doyurdu. Televizyonun karşısına geçti. Biraz sonra uykusu geldi. Odasına gitti. Tam o sırada telefonuna bir mesaj daha gelmişti tanımadığı numaradan. "Elbet bir gün buluşacağız..." demişti mesajında. Elbet dedi kendi kendine,elbet. Pijamalarını giydi yatağına uzandı ve yüzü tavana dönük bir şekilde uyudu...