27 Şubat 2017 Pazartesi

Dünyadaki Son Sınır

Kafam ağır
Bu kalp sağır
Duyamıyorum bağır!
Bu sabahın bağrına
Birkaç söz satır satır
Birkaç damla aşk
Batır
Fırtınaya zemin hazır
Ağaçların dalları
Sallanır haşır haşır
Rüzgarları çağır
Bulutları kayır
Yağmurun şarkısını
Bana dinlemek yaraşır
Söylemek sana kalır
Dünyadaki son sınır
Yüreğimdeki nasırdır...

24 Şubat 2017 Cuma

Kar, Kış, Ankara

Nehir kara  ay kara yere düşen kar kara
Bu akşamki manzara bir ressam paletinden
Çıkmış gibi adeta ağlamaklı Ankara
Kaçmak istiyor sanki ruhu karın etinden
Nehir kara ay kara yere düşen kar kara

İhtişamlı manzara seni soktu aklıma
Yangın oldu düşünce erimekte bütün kar
Bir rüzgar konar göçer bütün hayat saklıma
Bulunmalıymış meğer gözleri kapkara yar
İhtişamlı manzara seni soktu aklıma

Hayaller aleminden koşmak senin kapına
Beklemek kara kışta hasretinle yanarken
Bir kıvılcım dokunsa uğuldayan yarına
Bütün varlığın sesi kulağımda donarken
Hayaller aleminden koşmak senin kapına

Alıngan bir akşamda haykırıyorum sana
Yeter beni bağışla! hemen şimdi bu akşam
Ellerine dokunmak söyle günah mı bana?
Yasak olmaz olamaz böyle güzel ihtişam
Alıngan bir akşamda haykırıyorum sana

Lakin seni bulamaz tutamazsam elini
Kanlanmış bir sabaha yavaşça yaklaşırım
Denilmemeli bana tımarhanelik deli
Sadece hasretinden biraz huysuzlaşırım
Lakin seni bulamaz tutamazsam elini

Senin kara bahçenden çaldım kapkara bir gül
Bu gül ebede kadar cepkenimde duracak
Bu halimi görürsen yalvarırım bir kez gül
Gülmediğini sezsem kalbim son kez vuracak
Senin kara bahçenden çaldım kapkara bir gül

Aya karşı uluyan bir kurt bekler uzakta
Yaşlı ağaç dalında bir baykuş öter durur
Bu akşam bulunacak cesedim bir tuzakta
Yokluğumun yasında baykuş ölür dal kurur
Aya karşı uluyan bir kurt bekler uzakta

Ya kar ya kış galiba kurdu böyle ulutan
Ya da içten samimi acıklı bir yakarış
Var mıdır senin gibi onu da bağırttıran?
Varsa gider yoluna bilmez ki yol kaç karış
Ya kar ya kış galiba kurdu böyle ulutan

Günlerin ertesine sarkmadan bulacağım
Destanlardan fışkıran gözündeki ışığı
En güzel şarkılara adını kazacağım
Öldürmediğin zaman bağrımdaki aşığı
Günlerin ertesine sarkmadan bulacağım

Islak bir tebessüme şimşekler çakacağım
Karanlık saçlarından kainatın sonuna
Zamanın ötesinden ardıma bakacağım
Karanlık gözlerinin aydınlık şafağına
Islak bir tebessüme şimşekler çakacağım

Nehir kara ay kara yere düşen kar kara
Bu akşamki manzara bir ressam paletinden
Çıkmış gibi adeta ağlamaklı Ankara
Kaçmak istiyor sanki ruhu karın etinden
Nehir kara ay kara yere düşen kar kara

15 Şubat 2017 Çarşamba

Kibrit Çakmak Sigara Yakar Mı?


"Dayı, çakmağın var mı?" diye sordum karanlıkta sıralı sarı beyaz kaldırım taşlarından beyazına oturmuş adama. "Yok!" dedi. "Kullanmıyorum." "Çakmağı mı yoksa sigarayı mı?" diye sordum bu sefer. Dayı elini sıradaki sarı kaldırım taşına koydu, bu otur demekti, oturdum."Paketi çıkart!" dedi, çıkarttım. Bir dal aldı, ben de bir dal aldım. Cebinden bir paket kibrit çıkarttı, çaktı, sigaraları yaktı. Ve dumanı suratıma üfürdü. Ben sigaramdan nefes çekerken dayının ne kastettiğini anlamıştım.

14 Şubat 2017 Salı

Sen

 Bir gökdelenin tepesinden umutsuz bir şekilde aşağıya bakarken ve altımdaki manzara beni tam içerisine çekecekken melek yüzün karşımda belirir. En dehşetli anlarımı içtenlikle dindirirsin. Yüzün bu dünyadaki en muazzam tablodur...

  O tabloyu görür görmez bütün dünyayı unuturum bir an önce sokağa iner diğer insanlara bakarım. Baktığım her insanda senden bir parça görürüm. Ama bu parçaları birleştiremem. Tam herşeyden umudu kesmişken yine karşımda belirirsin. Gözlerine bakıp kaybolurum. Dalgaların denize yansıyan dolunayı kaybettiği gibi. Sonra o dalga dindiğinde tekrar kendime gelirim. Ve sonra tekrar kaybolurum. Sonra ayağı kalkıp sana doğru koşarım. Ne kadar koşarsam koşayım bir türlü yaklaşamam sana. Yorulurum...

 Hemde çok yorulurum...

13 Şubat 2017 Pazartesi

İlahi

Senin neşenle huzur bulan ruhum sanki sonsuz bir sürüklenişin en mesut yolcusu. Sonsuz sürüklenişime karşı umutla baktırırsın beni.

  Ben nehirde sürüklenirken beni çekip çıkarırsın. Önce karaya çıkarırsın, sonra da göğe ve daha sonra ise götürürsün beni gezegenlere. Teker teker sonsuz tane gezegene...

  Varlığınla aydınlanan her gecede erişirim kendime. Çünkü kendime ulaşmak için bulmalıyım önce ben beni. Benim kendim senin aydınlığındır.

 Şu kainattaki en ücra köşede olsan bile zamandan ve mekandan soyutlanmış yakınlığın içimdeki bütün fırtınaları dindirir. Ruhum sükuta erer. Ve bu sükut evrendeki bütün seslerden daha anlamlıdır.
 Senin o yemyeşil ve ıslak bir bahar sabahını andıran sesin bütün melodilerin efendisidir. Gökteki kara bulutlar senin sesini duyduklarında hemen güneşe teslim olurlar. Bu teslimiyet bütün yaşamın bir portresidir...

 Bu evren seninle güzeldir...

3 Şubat 2017 Cuma

Yakarış

Islak bir beyazlık gökten tane tane boşalıyor yeryüzüne. Kurtlar uluyor yakınlarda. Yakın, o kadar yakın ki ormanda yürüyen yapayalnız adama...

Mesafe yakın
Zaman yakın
Öfke yakın
Hasret yakın

Ya yapayalnız adam yakın
Ya yapayalnız adamı yakın
Ya da yapayalnız adam, yakın!




1 Şubat 2017 Çarşamba

Bir Türkücünün Müzik Serüveni





Müezzindim ben çocukken. Müziğe çok genç yaşta başladım demeden önce bunu söylemek istedim. Geçen yaz Kuran’a geçmeme rağmen tekrardan elif badan başladığım bir yazdı. Köyün imamı bana şu ana kadar kamet etmeyi, namaz kılmayı ve dua okumayı öğretmişti. Ve elbette Allah’ın birliğini, 32 Farzı, yaşamı, ölümü ve buna benzer birçok şeyi. Bu sene ezan okumayı öğretecekti. Birkaç kere okuttu bana caminin içinde. Çok heyecanlıydım. Minareden okumam imkânsızdı benim için. Yapamazdım. Bu kadar kalabalık bir şehre karşı okumak zordu yani.  ‘’Çalış!’’ dedi bana imam ‘’Sonra minareden okuyacaksın!’’ Daha bir heyecanlandım bu tekliften sonra. Sanırım bundan sonraki hayatımda bir daha, ilk konser teklifimi aldığımda bu kadar heyecanlanacaktım.  Tabi o zamanlar ben 10 yaşında var mıyım yok muyum hatırlamıyorum o kadar küçüğüm işte.


Bir gün tuvalette ezan okumaya başladım. Neden orayı tercih ettiğimi hatırlamıyorum ama sanırım; hem yeteri kadar sessizdi hem de sesimin daha tok çıktığı tek yerdi. Birkaç gün böyle çalıştım ama sonra günah dediler.  Ezan okunmaz dediler tuvalette. Bilmiyordum günah olduğunu ondan sonra okumadım bir daha. Ama alışkanlık haline gelmişti artık bu bırakamadım bir anda. Sonra bir gün şarkı söylemeye başladım ezan okumamak için. Kimse bir şey demedi, günah diyen de çıkmadı.  Ben de şarkı söylemeye devam ettim. İşte müziğe böyle başladım; daha sonraları belediyenin tuvaletinde paspas yaparken şarkı söylemeye devam ettim. Orada çalışırken hep şöyle düşünmeye çalışırdım: İnsanlar tuvalete sırf beni dinlemek için geliyor ve bunun için para veriyorlar. Ve ben iddia ediyorum bu küçük büyük ilişkisi benden sonra peyda oldu. İçeride ne kadar kalırsan yani türkücümüzü ne kadar dinlersen o kadar ücret veriyordun. Bir gün belediye başkanı tuvalete geldi ve ondan sonra belediyenin düğün salonunda söylemeye başladım işte. Orada beni ilk minareye çıkma teklifinden sonra ilk kez bu kadar heyecanlandıran ilk konser teklifimi aldım. Artık tanınan bir türkücüydüm.

Benim adım Mümin, Mümin Paspasses. Belki de size anlattığım müzik serüvenime inanmayacaksınız, hatta benim var olmadığımı felan düşüneceksiniz. Belki de bu konuda haklısınızdır çünkü ben sadece sesimi duyabilenlere müzik yapıyorum artık. Yani var olabilmem sizin elinizde. Eğer ki kulağınızın pasını silmek isterseniz beni hayal edin. İşte ben o vakit paspasımla yanınızda olacağım. Paspasım ve müziğimle…